Bir milyardan fazla insan, ana protein kaynağı olarak çiftlik balıklarına umut bağlarken, endüstri halen sürdürlebilirlik konusunda bazı sorunlarla ve aynı zamanda yetiştiricilik tesislerinde görülen bazı hastalıklarla da başa çıkmaya gayret ediyor. Yeni bir araştırma, fitobiyotiklerin su ürünleri yetiştiriciliğindeki bakteriyel hastalıklarla mücadele ederken antimikrobiyallere olan bağımlılıklarını azaltmalarına yardımcı olabileceği konusunda bir umut ışığı yakıyor.

INTI Uluslararası Üniversitesi Veri Bilimleri ve Bilgi Teknolojileri Fakültesi’nden doçent Dr Khang Wen Goh tarafından Universiti Malaysia Kelantan, Universiti Malaysia Terengganu ve Tayland Chiang Mai Üniversitesi ile işbirliği içinde yürütülen bir çalışmada, fitobiyotiklerin suda yaşayan hayvanlarda Aeromonas hydrophila‘ya bağlı olarak görülen bakteriyel enfeksiyon olan Motile Aeromonad Septisemi‘de (MAS) azaltmaya yardımcı olduğu söyleniyor.

Fitobiyotikler, bitkilerden elde edilen bileşiklerdir ve bu özler, iştahı ve endojen salgıları uyarabilir, balık ve kümes hayvanları gibi tek mideli hayvanlarda antimikrobiyal, koksidiyostatik veya antelmintik aktivitelere sahiptir.

A. hydrophila enfeksiyonunun suda yaşayan hayvanlar üzerindeki etkilerinin giderilmesinde fitobiyotiklerin rolü çalışma, A. hydrophila‘nın genellikle denizlerde, tatlı sularda ve acı sularda bulunduğunu ve çeşitli konaklara sahip yaygın bir bakteri olduğunu ve kültür balıkçılığında yaygın olarak kullanılan balık türlerinde kayıplara ile büyük ölümler gibi önemli ekonomik sorunlara neden olabileceğini göstermektedir.

Su ürünleri yetiştiriciliğinde uzun süredir bakteriyel hastalıkları tedavi etmek için antibiyotiklerden yardım alınıyor fakat bu sağaltıcıların aşırı ve kontrolsüz şekilde kullanımı sonucunda, su ürünleri yetiştiriciliğinde sıklıkla görülen patojenlerin antibiyotiklere direnç geliştirmesine neden oldu. Bu nedenle halihazırda var olan çözüm önerileri, gelecekte yapılacak olan balıkçılık faaliyetlerinin devam ettirilmesinde etkisiz ve bu nedenle sürdürülemez.

Antimikrobiyal direnç, bakterilerin onları öldürmek için tasarlanmış bir ilaca direnme yeteneğidir. Dr Goh’un bulgularına göre, antibiyotiklerin kullanıldığı mevcut tedavi süreci, su ürünleri türlerinin sağlık yönetiminde esas ancak bunların balıklar ve çevre üzerindeki toksisitesi nedeniyle diğer mikroorganizmaları ve suda yaşayan hayvanları da olumsuz etkileme ihtimali de her zaman için var. Her ne kadar antibiyotikler, kendilerinden beklenen işlevi yerine getirip salgınla hızlı bir şekilde savaşabilseler de, kalıntılarının çevreye yayılma ihtimali her zaman dikkat edilmesi gereken bir riski oluşturuyor.

Antibiyotiklere aşırı güven, daha fazla hasara neden olabilir ve MAS’ın etkisini tetikleyebilir. Enfekte balıklar iştah kaybı, deri ülserasyonları, soluk solungaçlar ve diğer anormal hastalıklar gibi semptomlar gösterecektir. Balık bir kez hastalanınca, maliyeti daha yüksek olduğu için durumu kurtarmak zor olacaktır.

Oksolinik asit, flumekin, oksitetrasiklin ve sülfadiazin gibi antibiyotikler toprakta üç aya kadar dayanabiliyor. Bunun olmasını önlemek için su ürünleri yetiştiriciliğinde antimikrobiyal bir maddeye ciddi bir ihtiyaç var” diyor Dr Goh. Araştırmacı sürdürdüğü çalışmaları neticesinde fitobiyotiklerin,Aeromonas hydrophila‘ya bağlı bakteriyel enfeksiyonu Motil Aeromonad Septisemisini azaltmaya yardımcı olabileceğini buldu.

Fitobiyotiklerin nasıl üretildiğe baktığımızda ise, bu materyallerin bitkilerden elde edildiğini ve yetiştiricilere, hayvanlara ve insanlara faydalı olduğu açıkça görünüyor. Fitobiyotik örnekleri arasında sayılabilecek bazı ürünler arasında ise uçucu yağlar, baklagiller, bitkiler, meyveler ve sebzeler var.

Su ürünleri yetiştiriciliğinde fitobiyotikleri hazırlamak için sulu özler, metanol özü ve toz formda kullanmak gibi çeşitli yollar da var. Antioksidan bileşik formundaki fitobiyotikler, suda yaşayan hayvanların A. hydrophila gibi hastalıklara karşı bağışıklık sistemini de geliştirecektir.

Geleneksel olarak yapılan su ürünleri yetiştiriciliği metodlarının içine dahil edilebilecek olan bu yenilikçi yöntemlerin, Ar-Ge çalışmalarının neticesinde daha fazla tanıtılması ve yetiştiricilere anlatılması, yetiştirilik altında üretilen mahsullerin, halk sağlığının ve çevre güvenliğinin korunmasında umut verici bir vizyonu var.