Dünyanın farklı yerlerinde balık yetiştiriciliği yapan üreticiler, tesislerinde kullandıkları yemlerden geriye kalanlar ve tesislerinde büyüttükleri balıkların metabolik atıklarından kaynaklanan kalıntıları yetiştiricilik ortamından uzaklaştırmak için tesis kapsamında birden fazla türü barındırıyor. Bu hem suda ve yetiştiricilik tesisinin olduğu yerde kirlilik kaynakları sorunların ortaya çıkmasını engellemeye yardımcı olurken bir alanda birden fazla türün yetiştiriciliği yaparak biyolojik ve ekonomik fayda sağlıyor.
Şimdi Atlas Okyanusu’na açılıyoruz ve büyük denizi boydan boya geçerek Hawaii’ye ulaşıyoruz. A.B.D. toprağı olan bu adalar takımını çevreleyen suların altı tam anlamıyla bir cennet. Kuzeyden gelen soğuk suların büyük bir yay çizdiği ve yeniden kuzeye döndüğü bölgede yer alan sularda kaplumbağalardan rengarenk tropik balıklara kadar çok geniş bir ekolojik çeşitlilik var. Kimse buranın inanılmaz cazibesinden rahatsız değil fakat Dave Anderson, su yüzeyinin yaklaşık 20 – 22 metre altında su ürünleri yetiştiriciliği için oldukça değerli ödülünü buluyor: Kırmızı deniz hıyarı.
Kauai Fish Farming, Hawaii adasının güney kısmında 18 dönümlük parlak bir göletin için kefal, tilapya ve barakuda gibi balıkların yetiştiriciliğini yapan bir tesis ve Dave Anderson da bu yetiştiricilik tesisinde üretimden sorumlu müdür. Suyun derinliklerinde bulduğu kırmızı deniz hıyarı da sanıldığı gibi yenmek için değil, balık yetiştiriciliği tesisinin yeni temizlik ekibinin bir parçası.
Kum balığı olarak da bilinen deniz hıyarları, doğada deniz tabanında dolaşarak bulunduğu alandaki kumu süpürür ve kumun içindeki atıklarla, alglerle ve diğer küçük organik maddelerle beslenerek onları sindirir. Roma Üniversitesi’nden Deniz Biyoloğu Arnold Rakaj bu konuyla ilgili olarak Çıkardıkları kum tükettikleri kumdan daha temizdir, bu nedenle deniz hıyarlarına genellikle “deniz tabanının gerçek vakumları” denir diyor. Anderson şimdi bu enteresan görünümlü canlının, üretim yaptığı tesiste temizlik yapmasına izin veriyor.
Hangi türün yetiştiriciliğine odaklanılmış olursa olsun, çevre ile olan ilişkileri iyi şekilde yürütülmeyen tesislerden ortaya çıkan atıklar zararlı miktarlara ulaşabilir ve denizle etkileşim içinde olan yada denizden çeşitli faydalar sağlayan diğer bileşenlerin sürdürülebilir faydasını tehlike altına atabilir, hastalıkların artmasına ve bölgede yetiştiricilik yapan tesislerdeki mahsuller de dahil olmak üzere ekolojik bölgedeki tüm canlıların yaşamını tehdit edici hale gelebilir.
Su ürünleri yetiştiriciliği veya daha genel adıyla balık çiftçiliği, şu anda dünya çapında insanlar tarafından tüketilen deniz ürünlerinin yarısından fazlasını sağlıyor ve endüstrinin, artan nüfusu beslemeye yardımcı olmak için artmaya devam etmesi bekleniyor. Ancak nerede olursa olsun, karada, kıyıda yada açık denizde balık çiftlikleri üzerinde çözüm üretilmeye çalışılan önemli bir sorunla karşı karşıya. Büyük kütleler oluşturan balıklar aynı ağda, havuzda veya tankta yüzerken, bunların düzenli beslenmesinden kalan yenmemiş yemler, balıkların metabolik atıkları ve birikme / çürüme neticesinde sayıları artan bakteri gibi organizmalar, balıkların yüzgeçlerinde, solungaçlarında, derilerinde hatta iç organlarında hastalıkların oluşmasını tetikleyebilir. Bu nedenle her yıl çeşitli boylarda binlerce balık telef oluyor, yetiştiricilik tesisleri zarar yazıyor.
Bir alternatif olarak, balık çiftlikleri, su kalitesini iyileştirmek ve genel üretkenliği arttırmak için balık ve kabuklu deniz ürünleriyle birlikte deniz hıyarları yetiştirebilir, birçok araştırma önermektedir. Şu anda Avrupa, Kuzey Amerika ve diğer yerlerdeki birçok deniz ürünleri yetiştiricisi, tanklarda, kafeslerde ve göletlerde yaşayan birer temizlik robotu gibi hareket eden deniz hıyarları yetiştirmekte. Bu eylem yalnızca tesisin etrafını temizlemek için değil, yeterli stok oluşturulduktan sonra fazlasını satmak için de fena durmuyor. Deniz hıyarı, ekoloji ve popülasyon çalışan uzmanlar bu tür geliştirme çabalarının Hindistan ve Meksika da dahil olmak üzere bazı spesifik yerlerde nesli tükenme noktasına gelene kadar avlanan yabani deniz hıyarlarına olan talebi azaltmaya yardımcı olabileceğini söylüyor.
Bu tür girişimler balık çiftliklerini, kirleticilik potansiyeli yüksek monokültürden ziyade, biyolojik olarak çeşitlenme sağlayarak doğal ekosistemler gibi çalışacak şekilde yeniden tasarlamaya yönelik fikir olan Entegre Multitrofik Su Ürünleri Yetiştiriciliği (IMTA) adı verilen daha geniş kapsamlı hareketin parçası. IMTA uygulayan yetiştiriciler somon veya çipura – levrek gibi tek bir mahsulü yetiştirmek yerine, deniz hıyarından midyeye ve deniz yosununa kadar besin zincirinin farklı seviyelerinden birden fazla türü aynı alanda fakat suyun farklı katmanlarında yetiştirerek israfı azaltır, ekolojik dengeyi korumaya yardımcı olur ve denizden elde edilen faydayı arttırır.
IMTA hakkında en yeni gelişmelerin takip edilebildiği Kanada’da, Kanada Balıkçılık ve Okyanuslar Departmanından bir deniz araştırmacısı olan Chris Pearce, IMTA için Doğal bir ortamı taklit etmeye çalışıyorsunuz diyor. Yani deniz türleri, vahşi doğada doğal olarak yaptıklarını yapıyorlar. Ama onları diğer türlerle birleştirdiğinizde, yaptıkları şey ekosistem için bir hizmet yaratmak oluyor. Yani birisi için israf olan, diğeri için altın oluyor.
Bugünkü anlamdaki balık yetiştiriciliğinin köklerinin de dayanığı Çin’deki balık yetiştiricileri, yüzyıllardır yosun ve istiridye gibi diğer türlerin yanında balık yetiştiriyor olsalar da, bu uygulama Batılı ülkelerde resmi olarak sadece 20 yıl önce deniz bilimcisi ve su kültürü danışmanı Thierry Chopin’in Entegre Multitrofi terimini icat etmesiyle dikkat çekti. Balık yetiştiricileri, yetiştiricilik alanlarından elde ettikleri ürünlerle satışlarını çeşitlendirirken çevresel etkilerini en aza indirmenin yollarını arıyordu, bu nedenle konsept son birkaç yılda daha fazla insanın merakını çekti.
Deniz hıyarrı, herkesin iştahını açacak gibi görünmeyebilir ancak Çin ve Japonya’da bir incelik olarak kabul edilir. Sashimi gibi çiğ olarak hazırlanabilir, kızartılabilir veya kurutulup çorba ve güveçlerde katılabilir. Tropiklerden kutuplara kadar okyanuslarda 1250’den fazla deniz hıyarı türü yaşıyor ve çoğu yaklaşık yarım kilo (pound) başına yaklaşık $3 satıyor, ancak bazı özellikle nadir türler kurutulmuş halde yarım kilo başına $1400’e kadar çıkabiliyor.
Kauai Fish Farming’nden Anderson, Sürdürülebilir su ürünleri yetiştiriciliğinden bahsederken ekonomik sürdürülebilirlik -genellikle- göz ardı edilir diyor. Bütün bu çiftliği inşa ederseniz ve ekonomik olarak sürdürülebilir değilse ve sonra çökerse … bu çok büyük bir çevresel etkidir ve bundan hiçbir şey çıkmaz.
Fakat balık çiftliklerinin ölçeğini büyütmek için dünyanın her yerinde bazı tamamlanması gereken bazı prosedürler var ve bunları yerine getirmek her zaman için kolay değil. Yetiştiriciler bir şekilde gerekli izinleri almayı başarsalar bile bir kaç türü bir arada yetiştirmek teoride olduğu kadar kolay ve zahmetsiz değil.
Çok spesifik bir örnek olarak Kauai Fish Farming, Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi NOAA’dan yaklaşık $300K’lık bir hibenin yardımıyla geçen yıl yerli Hawaii deniz hıyarlarını yetiştirmeye başladı. Araştırma izniyle çalışan bu projede, 12 deniz hıyarı doğadan alınarak gölete bırakıldı. Ancak göletin su kalitesini iyileştirmek için daha fazla deniz hıyarına ihtiyaç duyulduğu kesin, bu nedenle Anderson, Hawaii Üniversitesi’ndeki bilim insanlarıyla birlikte, çiftliğin yeni kara tabanlı kuluçka ünitesinde tedariki artırmak için üç farklı yerli deniz hıyarı türünde üreme indüksiyonu programı geliştiriyor.
Kauai Fish Farming projesi kesin bir başarı olarak ilan edilmek için çok yeni, ancak dünya çapında deniz hıyarlarını sistemlerinde test eden akuakültür işletmelerinin izinden gidiyor. Örneğin, 2018 yılında İskoçya’daki Stirling Üniversitesi’nden araştırmacılar, Malta Fish Farming adlı bir açık deniz işletmesinde deniz levreği kafesinin altında deniz hıyarlarının nasıl büyüdüğünü inceledi. Çalışmanın baş yazarı Karl Cutajar, deniz hıyarlarının yerleştirildiği yerin çok önemli olduğunu belirtiyor; balıkların doğrudan altına yerleştirilenlerin dışkılarla tamamen boğulduğunu söylüyor. Ancak araştırmacılar deniz hıyarlarını deniz levreği kafesi gölgesinin ötesine yerleştirdiklerinde, deniz hıyarlarının doğada olduğundan çok daha hızlı büyüdüğünü gördüler, bu da atıklardan beslendiklerinin bir işareti.
İtalya’da midye, İskoçya’da levrek ve Kenya’da karides gibi türler ve deniz hıyarıyla gerçekleştirilen bir dizi benzer deney de balık çiftliklerinde verimliliğin ve su kalitesinin arttığını göstermiştir. Son zamanlarda, Kanada Balıkçılık ve Okyanuslar Departmanından araştırmacılar, Britanya Kolumbiyası’ndaki organik bir balık çiftliği olan Creative Salmon’da ağları ağırlaştırarak aşağı çeken algleri ve diğer atıkları çıkarmak için deniz hıyarlarını kullandılar. Deniz biyoloğu Emaline Montgomery, sonuçları henüz yayınlanmamış olsa da, “kavram kanıtı” gördüklerini söylüyor: deniz hıyarları yosunları ve somon atıklarını süpürüyordu.
Creative Salmon’un biyoloji müdürü Barb Cannon, Başlangıçta nasıl olacağından emin değildim diyor. Ama tüm cephelerde yanıldığım kanıtlandı ve deniz hıyarları gerçekten iyi iş çıkardı. Cannon, IMTA’nın yakın zamanda çalıştığı çiftlikte ticari ölçeğe ulaşabileceğinden hâlâ şüpheli. Uzun vadede başarılı olmak için çiftliğin kendi deniz hıyarı kuluçkahanesine ihtiyacı olacak, böylece vahşi popülasyonları tüketmeyecek. Ve deniz hıyarı yetiştirmek için lisans almak zaman alabilir diyor.
Düzenleyici engellerin bir kısmının sebebi, ne Kanada’nın, ne de Amerika Birleşik Devletleri’nin veya Avrupa’nın su ürünleri yetiştiriciliği endüstrisini düzenleyen tek bir kuruluşun olmaması. Örneğin, ABD’de toplamda yedi farklı federal kuruluş, su ürünleri yetiştiriciliğini düzenlemekten sorumlu ve politikalar genellikle aynı anda sadece bir deniz türünün yetiştirilmesine odaklanıyor.“Bu nedenle, türleri değiştirebilmek ve esnek yetiştirme uygulamalarına sahip olabilmek neredeyse imkansız diyor California Üniversitesi’nden Froehlich. IMTA için bürokratik engeller, bu endüstrinin ne kadar hızla değiştiği ve küresel düzeyde deniz ürünleri üretimi için ne kadar önemli hale geldiği göz önüne alındığında, olağanüstü.
Hawaii’deki Kauai Sea Farm, çoğu Kuzey Amerika ticari balık çiftliğinden farklı bir şekilde işletiliyor. Çiftlik, eski yerli Hawai loko i’a sistemine bağlı olan Nomilo Balık Havuzu üzerinde yer almaktadır. Geleneksel balıkçılık tekniğinde, larva aşamasındaki balıklar dar kayalık kanallar aracılığıyla okyanustan havuza doğru yüzerler ve geri dönemeyecek kadar büyüyene kadar içeride kalırlar. Çiftlik, kendi kara tabanlı kuluçka ünitesine sahiptir ve besin açısından zengin su, havuzdan pompalanır, istiridye, midye, deniz kestanesi ve deniz hıyarı içeren bir dizi tank sistemi üzerinden geçerek kaynağa geri dönmeden önce dolaşır. Her tür, çiftliği sürdürmede kendi rolünü oynar ve hem modern IMTA kavramını, hem de Loko i’a geleneğini takip eder. Kauai Sea Farm’ın yerli Hawai sahibi Lynn Taylor, Biz aslında balık havuzlarının MacGyver’ıyız diyor.
Ancak Kauai Sea Farm, birden fazla türü yetiştirmeye çalışırken diğer balık çiftliklerinin karşılaştığı sorunlardan etkilenmiyor. Deniz hıyarlarının üreme döngülerini güvenilir bir şekilde kontrol etmenin sırrı ise henüz çözülemedi. Anderson Diyelim ki bu ticari bir şey haline geliyor. Hayvanlar o yıl işbirliği yapmadığı için bir üretim yılını kaybedemezsiniz. Bu mukussu görünümlü yaratıklar için çok karmaşıklar.
Son yıllarda İsveç, Vietnam ve Sri Lanka‘daki bilim adamları kendi bölgelerindeki diğer deniz hıyarı türlerini başarılı bir şekilde nasıl üreteceklerini anladılar, dolayısıyla umut hala var. Hatta başka bir yumurtlama yöntemi deneniyor. Ekip deniz hıyarlarını yetişkinliğe kadar canlı tutabilirse, Kauai Deniz Çiftliği sonunda gölet için daha büyük bir temizlik ekibine ve satacak yeni bir deniz ürünlerine sahip olabilir.
Kaynak: e360.yale.edu