Kuzeye doğru gidildikçe genellikle iklim, karada tarım yapmak için oldukça elverişsiz hale gelir ve Norveç’te, Kuzey Kutup Dairesi’nin ötesindeki arazilerde tarım neredeyse düşünülemez fakat Skjerstad Fiyordunun kıyıları, yetiştiriciliğin bir başka türüne, oldukça gelişmiş bir balık çiftliğine ev sahipliği yapıyor: Salten Smolt. Bu şirketin 7 bin metrekarelik ana binasında her yıl 8 milyon smolt, yani genç Atlantik somonu üretme kapasitesine sahip tanklar bulunuyor.

Üzerinden pek çok defa geçtiğimiz üzere, balıkçılık dünyadaki en hızlı büyüyen gıda üretim şekli. Tüm dünyadaki protein alımının yaklaşık %17’si deniz mahsüllerinden geliyor ve hatta, Asya ve Afrika’nın bazı bölgelerinde bu oran %50’leri buluyor. GSMH’si oldukça iyi durumda olan zengin ülkelerin üyesi olduğu OECD, nüfus artışı ve artan gelirleri sayesinde 2020 yılında 150M ton olan küresel balık üretiminin 180M tona ulaşacağını tahmin etti.

Fakat denizden elde edebileceğimiz değerli şeylerin de bir sınırı var ve şu anda bile bu sınıra ya ulaştık yada ulaşmak üzereyiz. Dünya Bankası’nın verilerine göre çok önemli bir sınırdayız; dünyada yapılabilecek balıkçılık kapasitesinin %90’ında yada biraz daha fazlasındayız. Bu nedenle su ürünleri yetiştiriciliği 1990’lı yıllardan bu yana balık tüketimindeki artışın neredeyse tamamını tek başına sırtlandı ve gelecekteki büyümeyi de hesaba katmalı.

Ancak, karada tarım yaparken meydana gelen çevresel etkilerin benzerlerini su ürünleri yetiştiriciliğinin de ortaya çıkardığı açık. Geleneksel metotlarla yapılan yetiştiricilik modelinin kendine has dinamikleri nedeniyle karşılaşılan olumsuz durumlar her ne kadar kontrollü yetiştiricilik modelleri ile denetlenmesi de riskler hala göz önünde bulundurulması gereken faktörler. Bununla birlikte, iç sularda yapılan yetiştiricilik de bazı bölgelerdeki içme suyu rekabeti nedeniyle şimdiden bazı kitlelerin dikkatini çekiyor. Aynı akan suyun üzerindeki yakın tesisler hastalıkların ve parazitlerin çok hızlı ve kolay bir şekilde yayılmasına neden olurken tesisler bu olumsuz etkilerden kurtulmak için başta antibiyotik ve diğer sağaltıcıların kullanımını arttırarak çevreye karşı ek bir sorumluluk üstleniyor.

Balık yetiştiriciliğinin önünde yer alan ve yanıtı bulmak için üzerinde en fazla çalışılan meselelerden olan bu konu hakkında bir şeyler yapmak isteyen Salten Smolt, yeni nesil balık çiftliklerinde kapalı devre devir daimli su ürünleri yetiştiriciliği (RAS) teknolojisi kullanmayı amaçlıyor. Bu sistem, tesisteki balıkların hayatlarını devam ettirmek için sürekli doğal su akışı sağlamaya güvenmek yerine suyu devamlı olarak temizleyen ve geri dönüştüren tanklarda, karada yetiştiricilik yapar. Bu, balıkçılık için üç büyük avantaj sağlar,  daha az su kullanımı, daha iyi kontrol ve seçici türlerin dünyanın herhangi bir yerinde güvenli şekilde yetiştiriciliğinin yapılması.

RAS tesislerini, evlerimizdeki akvaryumların çok daha büyükleri olarak düşünebiliriz. Her bir sistem içinde balıkların yüzdüğü bir tanktan ve balıkların ürettiği metabolik atıklarıdan kurtulmak için bir dizi kapsamlı su  temizleme bileşeninden oluşur. RAS teknolojisinin büyük bir kısmı arıtma endüstrisinen geri dönüştürülür.

Innovasea’nın Kapalı devre su ürünleri yetiştiriciliği tesisi modellemesi – Detaylar için tıklayın.

Azalt, yeniden kullan ve geri dönüştür.

Öncelikli olarak tesiste biriken yenmemiş yemler ve balıklardan çıkan metabolik atıklar uzaklaştırılır. Bunun için konik şekilli bir tank formundan yardım alınır ve yer çekimi vasıtasıtyla tankın dibinde biriken yem ve metabolik atıklar koninin altına doğru kayar, böylece mekanik filtrelemenin yapılması sağlanır. Geriye kalan ise büyük ölçüde amonyaktır. Balıklar metabolizmalarının bir yan ürünü olarak solungaçlarından amonyağı salar ve bu kimyasalın fazlası zehirlidir.  Eğer suda yeterli miktarda amonyak varsa, sudaki bakteriler suyun içindeki oksijen vasıtasıyla amonyağı nitrit ve nitrata çevirir. Fosfor gibi diğer ağır kirleticiler için başka ilave adımlar uygulanır.

Kapalı devre su ürünleri yetiştiriciliğinde kullanılan su ne kadar fazla geri dönüştürülebilirse dışarıdan  o kadar az su alınmasına ihtiyaç duyulur. Teknik olarak bütünüyle kapalı bir devre oluşturmak pek mümkün görümemekle birlikte, Salten Smolt’un kullandığı son teknoloji sistemlerle bu oran %99’a kadar yükseltilebilir. 

Standart somon yetiştiriciliğinde, üretimi sağlanan her bir kikogram balık için yaklaşık 50.000 litre su tüketimi yapılırken RAS’da bu miktar 150 litreye kadar düşüyor. Karideste RAS kullanan Transparent Sea isimli şirketin kurucusu Steve Sutton’a göre RAS doğaya dokunmadan, patojen yayma riski taşımadan ve su kaynaklarını olumsuz şekilde etkilemeden deniz mahsülü yetiştirilmesinin sağlıyor.

RAS’ın en önemli avantajlarından birisi atıkların tek bir noktada toplanması. Nofitech isimli bir başka balıkçılık firmasından araştırmacı Kari Attramadal’ın belirttiğine göre, standart olarak kabul edilen su ürünleri yetiştiriciliği işinde kaçırılan en büyük fırsatlardan biri metabolik atıklar. Bunlar besin maddesi açısından zengin ve nitratlar hidroponik sebze yetiştiriciliğinde besin olarak kullanılabilir. Salten Smolt’ta üretim müdürü olan John Sällebrant, tesiste biriken metabolik atıkların ve yenilmeden tesisten uzaklaşan yemlerin tarımsal gübreye dönüştürülmek üzere geri kazandırıldığını belirtiyor.

Tanklarda tutulan balıkların yaşamda kalabilmesi, sistemin tam kontorlünün sağlanmasına dayanan önemli bir süreç ve meydana gelebilecek hataların maliyeti yüksek olabilir. Dr. Attramadal’a göre suya oksijen veren sistemde meydana gelen bir arızanın neticesinde tesisteki balıklar 8 dakika içinde ölmeye başlayabilir fakat bu dikkatli izleme zorunluluğu yetiştiricilik ortamının dikkatli ve hassas bir şekilde ayarlanabilmesi yeteneğini sunar. Bu karadaki hassas tarım metodlarına benzer şekilde suda da hassas üretim yapabilmenin anahtarıdır.

Bu şu şekilde örneklenebilir; Somonlar yaşamak için soğuk suyu severler. İklim kontrolü yapılan bir tank, dışarıdaki iklim ve çevre koşullarından etkilenmeden her zaman ideal koşullarda tutulabilir, bunun da balıkların büyüme hızları üstünde olumlu etkisinin olduğu aşikar. Okyanusun diğer kıyısından, Nova Scotia’dan bir girişim olan ReelData, RAS tanklarına takılan kameralar ve sensör verilerini kullanarak balıkların ne kadar aç olduklarına, ne kadar ağırlıkta olduklarına ve hatta stres seviyelerine dair tahminler elde etmekte ve bu teknolojinin bir çiftliğin üretkenliğinin %20’ye kadar arttırabileceğini iddia ediyor.

Doğal çevre ile doğrudan bağlantılı olmadığından, RAS tesisleri herhangi bir yere kurulabilir. Norveç’ten bir başka balıkçılık firması olan Atlantic Sapphire, Atlantik somonunun doğal yaşam alanının yaklaşık bin mil güneyinde, Miami yakınlarında bir Atlantik somonu tesisi inşa etti. Miami gibi büyük şehirlere yakın olmak, balıkların tesisten tabağa kadar geldiği yolu kısaltması bakımından önemli. Ulaşım maliyetleri ne kadar düşerse hem balığın tabağa gelene kadarki maliyeti düşer, hem de balığın karbon ayak izi azalır.

RAS’ın şu anki en büyük dezavantajı maliyeti. Tesiste kullanılan tüm ekipmanlar ve teknoloji geleneksel yollarla yetiştiricilik yapan tesislere göre daha yüksek fiyatlı. Bu, göreceli olarak biraz daha pahalı olan bir balık olan somona odaklanılmasının da başlıca nedenlerinden biri. Ülkedeki somon çiftliklerinin yaklaşık yarısının RAS kullandığı Norveç’te bile, bu, balığın yaşamının ilk aşamasıyla sınırlı. Genç balıklar hala standart açık su kafeslerinde büyütülüyor.

Su ürünleri sektörüne dair pazar araştırmaları yürüten Spheric Research‘ten Matt Craze, Norveç’teki vergi değişikliklerinin bu dezavantajı bir çeşit avantaja çevirebileceğini düşünüyor. Ayrıca RAS’ın maliyetini düşürmek için denenen başka yöntemler arasında, sistemin içinde atık yönetimi birimi tutulmaması ki buna rağmen toplam su kullanımı yine de önemli bir ölçüde azaltılabiliyor. Craze’e göre daha küçük RAS çiftlikleri standart tesislerin iki katı fiyatına balık üretebileceğini, ancak daha büyük çiftliklerin ise eğer yaşanması muhtemel sürpizleri ortadan kaldırabilirlerse sonunda küçük olanlarla aynı maliyete erişebileceğini düşünüyor.

Şu anda, RAS tesisler su ürünleri yetiştiriciliği sektöründe nispeten küçük bir oyuncu. Hollanda merkezli kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan ACS’nin araştırma başkanı Kathrin Steinberg, ASC sertifikalı çiftliklerin sadece %5’inde RAS kullanıldığını belirtiyor. Bununla birlikte, küresel balık talebi sürekli bir şekilde artarken, RAS’in benimsenme oranı yavaşça artıyor.

Durumun geneline baktığımızda, su ürünleri yetiştiriciliği alanında RAS’ın önemi giderek artmaktadır. Geleneksel yöntemlerin sınırları ve çevresel etkileri nedeniyle, karada tabanlı tesislerde yapılan balık yetiştiriciliği, su ürünleri sektörünün geleceğinde önemli bir metod  olarak öne çıkıyor.

RAS tesisleri, daha az su kullanımı, daha iyi kontrol imkanı ve seçici türlerin dünya genelinde güvenli bir şekilde yetiştirilebilmesi gibi avantajlar sunmaktadır. Ayrıca, atıkların toplanması ve geri dönüştürülmesi, tarımsal gübre olarak kullanılması gibi sürdürülebilir uygulamalar da RAS’in cazibesini artırmakta. Bununla birlikte, maliyetlerin hala yüksek olması ve bütünüyle kapalı devre tesislerin yaygınlaşmasının zaman alması gibi yakın zamanda çözüleceğine kesin gözüyle bakılan zorluklar bulunmaktadır. Ancak, küresel balık talebinin artmasıyla birlikte RAS’in benimsenme oranının da artacağı beklenmekte. Gelecekte, daha fazla araştırma ve teknolojik gelişme ile RAS’in su ürünleri yetiştiriciliği sektöründeki rolü daha da büyüyecektir.

Devirdaimli su ürünleri yetiştiriciliği ile ilgili nitelikli kaynaklara göz atın:

Kaynak: economist.com